11 Ocak 2020 Cumartesi

Avita Medical wins FDA investigational device exemption approval for Recell System for vitiligo



Avita Medical (ASX:AVH) said it received FDA investigational device exemption approval for a study to evaluate its Recell System for vitiligo.
The company plans to conduct a feasibility study to evaluate the system’s safety and effectiveness for repigmentation of depigmented lesions that are associated with stable vitiligo.
“Vitiligo affects approximately 6.5 million people in the U.S., rivaling the prevalence of psoriasis; however, there are limited treatment options available to patients to permanently restore skin pigmentation,” CEO Mike Perry said in a news release. “We’re pleased with the FDA’s decision which allows us to begin our vitiligo study in the first half of 2020. Based on the outcomes of the feasibility study, we anticipate proceeding with a pivotal clinical trial to pursue FDA approval of the Recall System as a cell-based regimentation treatment option for stable vitiligo.”
Avita Medical plans to collaborate with a leading medical center to conduct the pilot study with 10 patients who have vitiligo lesions that have been stable for at least one year. Lesions will be randomly treated with slightly varying cell suspensions prepared using Recall to assess response rates and optimal suspension parameters.
“This study expands on peer-reviewed, published effectiveness outcomes to confirm the feasibility of Recall as a treatment for regimentation in cases of stable vitiligo,” chief technology officer Andy Quick said. “Given the Recall System’s broad approval outside of the U.S., more than 1,000 vitiligo patients have already been treated globally and reported repigmentation.”

Sedef Hastasıysanız Kese Yapmayın!


Toplumda sedef hastalığının tedavi edilmediğine dair yaygın bir inanış var. Ancak uzmanlara göre, sanılanın aksine tıp dünyası bu soruna karşı çaresiz değil. Günümüzde uygulanan tedaviler sayesinde cilt pürüzsüz bir görünüme kavuşabiliyor. Ancak Dermatoloji Uzmanı Ahmet Günay, tedavinin başarılı olabilmesi için hastaların bazı kurallara dikkat etmesi gerektiğini söylüyor. Günay, tedavi sürecinde özellikle cilt travmalarından kaçınılması gerektiğine dikkat çekerek, “Bunun için de hastaların banyoda ciltlerini kese, fırça veya lif ile keselemek ya da tırnaklama yoluyla kabuklardan kurtulmaya çalışmak gibi önemli bir hataya düşmemeleri gerekiyor. Çünkü bu durumda cildin yapısı bozuluyor ve tedavinin başarı şansı düşüyor” diyor.
BİRKAÇ TİPTE ORTAYA ÇIKIYOR
Hastalık en çok kırmızı bir zemin üzerinde birkaç milimetre büyüklüğünden birkaç santime kadar uzayabilen sedef rengi pullarla kendini gösteriyor. Kaşıntı ve kuruluk hissi hastalığa eşlik eden diğer belirtileri oluşturuyor. Daha nadiren el ve ayakları tutan ve birkaç milimetre çapında olan su kabarcıkları şeklinde de ortaya çıkabiliyor. Bir başka tip sedef hastalığı da tüm vücutta kızarıklık ve kepeklenmeyle gelişiyor. Sadece tırnaklarda sararma, tırnak yüzeyinde düzensizleşme ya da çizgilerle görülen tipi de oluyor. Sedef hastalığının şiddeti ise kişiden kişiye değişiyor. Bazı hastalarda sadece bir noktada ya da vücudun çeşitli alanlarında küçük plaklar halinde ortaya çıkarken, bazı hastalarda ise çok geniş alanları etkileyebiliyor, hatta ilerlediğinde tüm vücudu kaplayabiliyor.
EKLEMLERDE ŞİDDETLİ AĞRILARA NEDEN OLABİLİYOR
Sedef hastalığı iç organları genellikle tutmuyor. Ancak tırnaklarda ve küçük eklemlerde sıkça görülüyor. Bu durumda tırnakların görünümünü bozabiliyor. Genellikle el ve ayaklardaki küçük eklemleri tutsa da diğer eklemleri de etkileyebiliyor. Bunun sonucunda şiddetli ağrılar ortaya çıkıyor.
KESİN NEDENİ BİLİNMİYOR
Genetik olarak yatkın olan kişilerde hastalık enfeksiyon, stres veya cilt travmaları gibi nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Ancak sedef hastalığının kesin nedeni bilinmiyor. Yakın zamana kadar hastalığın oluşumunda sadece psikolojik faktörlerin rol oynadığı düşünülüyordu. Ancak stres hastalığın ortaya çıkmasını tetiklerken, hastalığın oluşumu da stresi artıyor. Yani bir nevi kısır döngü oluşuyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarda sedefin bir bağışıklık sistemi hastalığı olduğu yolunda önemli kanıtlar elde edildi. Genetik ve hormonal olduğu konusunda çalışmalar yapılsa da henüz anlamlı sonuçlar elde edilemedi.
CİLT 1 AY YERİNE 4 GÜNDE OLGUNLAŞINCA…
Hücreler ürer, olgunlaşır ve ardından da pul halinde dökülürler. Sağlıklı kişilerde vücudun en dış yüzeyinde bulunan hücreler yaklaşık bir ayda olgunlaşıyor. Ancak banyoda cilde kese yapmak, güneş yanığı ve böcek sokmaları gibi ciltte travma oluşturan çeşitli tetikleyici faktörler veya başka nedenler sedef hastalığına yatkın olan kişilerde hücresel düzeyde zaten mevcut olan bir bozukluğu uyararak bağışıklık sistemini aktive ediyor. Cilt hücrelerinin çoğalması uyarılıyor ve yaklaşık bir ay olan normal olgunlaşma süreci 3-4 güne kadar iniyor. Bunun sonucunda hücreler dökülmüyor, üst üste birikiyor ve kızarıklık ile sedef rengi kabuklanmalar şeklinde hastalığa özgü cilt belirtileri ortaya çıkıyor.
TEDAVİ İLE PÜRÜZSÜZ BİR CİLDE KAVUŞMAK MÜMKÜN
Tedavinin şekli hastanın yaşına, genel sağlık ve psiko-sosyal durumuna, sedefin tipine ve tutulum yerine göre belirleniyor. Dermatoloji Uzmanı Ahmet Günay, toplumdaki yaygın inanışın aksine Sedef hastalığının başarıyla tedavi edilebildiğini belirterek şunları söylüyor: “Günümüzde uygulanan yöntemlerle ciltteki lezyonlar ortadan kaldırılabiliyor veya hafifletilebiliyor. Ancak sedef kronik bir hastalık olduğu için zaman zaman tekrarlayabiliyor. Bu nedenle atakların sıklığı ve süresine göre tedavinin çeşitli zaman dilimlerinde tekrarlanması gerekiyor.”
Dermatoloji Uzmanı Ahmet Günay, sedef hastalığında başvurulan yöntemleri şöyle sıralıyor:
KREMLER: Özellikle birkaç bölgeyle kısıtlı sedefi olan hastalarda uygulanıyor. Kabukların dökülmesi ve kızarıklığın geçmesi amacıyla uygulanan krem tedavisinden genellikle başarılı sonuçlar elde ediliyor. Ancak ilaç bırakıldığında belirtiler bir süre sonra tekrarlıyor ve yöntemin yinelenmesi gerekiyor.
PUVA ULTRAVİYOLE IŞINLARI: Ufak noktalar halinde dağınık yerlerde olan veya vücudunun geniş alanına yayılmış ya da lokal tedaviye dirençli olan hastalarda başvuruluyor. Seanslar halinde uygulanan bu yöntemde hasta tedavi edici etkiye sahip ultraviyole ışını veren bir cihaza maruz bırakılıyor. PUVA ultraviyole ışınlarından yüz güldürücü sonuçlar alınıyor. Ancak tedavi bırakıldığında hastalık bir süre sonra tekrarlıyor.
İLAÇLAR: Sedef bağışıklık sistemi hastalığı olduğu için ağır tırnak ve eklemleri tutan hastalara bu sistemi etkileyen ilaçlar uygulanabiliyor. İlaçlar dermatoloji hekimi kontrolünde gerekli dozda, gerekli testler yapıldığı takdirde güvenle ve yan etki olmadan kullanılabiliyor. Süresi 2 ay ile 1 yıl arasında değişen tedavinin zaman zaman tekrarlanması gerekebiliyor.
SEDEFİ TETİKLEYEN FAKTÖRLER-Güneş yanığı.
-Stres.
-Obezite.
-Kesiler ve cerrahi girişimler gibi cilt travmaları.
-Üst solunum yolu enfeksiyonları ve bağışıklık sistemini etkileyen enfeksiyonlar.
-Kalsiyum eksikliği, olağandışı vitamin D seviyeleri.
-Bazı tansiyon ilaçları veya ağrı kesiciler.
-Sigara ve fazla alkol tüketimi.
Bu tür tetikleyici faktörler ortadan kaldırıldığında hastalık yatışıyor ve daha hafif seyrediyor.

Sivilce İzleri Nasıl Geçer?

"Sivilceler iyileşirken ciltte çukur ya da lekelenme tarzında izler bırakarak iyileşir. Sivilce izleri kozmetik bir sorun oluşturmasının yanında ruh sağlığını ve sosyal hayatı da olumsuz yönde etkileyebilir. Zamanla can sıkıcı bir hal alan sivilce izlerini geçirmek için kullanılan yöntemler; sivilcelerin büyüklüğü ve yaygınlığıyla ilgilidir. Seçilecek yöntem de buna göre belirlenir. "



İzlerinin tedavisine başlanabilmesi için, izlerden önce yüz ve sırttaki sivilceler dermatoloji doktorunuz tarafından tedavi edilmelidir.
Ciltte sivilce, sivilce izleri, derin ve ince kırışıklıklar, güneş lekelerinden kurtulmak için kış mevsimi ideal zamandır.
Sivilce lekeleri için kesin çözüm, lekelerin kalıcılığı, iz ve derinliklerine bağlıdır. En güçlü   yöntemler lazer tedavileridir. İzlerin çoğu lazer sistemiyle tamamen geçirilir. CO2 fraksiyonel lazer cildin tüm tabakalarına ulaşabilen tek lazerdir. Cildin yüzeyel tabakasından en derin tabakasına kadar olan tüm katmanlarda yenilenme sağlayarak iz tedavisindeki en etkili seçenektir. İzler ne kadar yüzeyel ve küçükse o kadar fazla fayda görür, hatta izler geçebilir. Ancak çok derin ve büyük izlerde başarı daha sınırlı olmaktadır. CO2 fraksiyonel lazer uygulaması ayda bir ortalama 4-6 seans uygulanır. Sivilce izlerinin tedavisinde birkaç gün ciltte kahverengi bir pullanma ve kızarıklık olur. Uygulama sonrası duş ve makyaj ertesi gün yapılabilir.
Sivilce izlerin de kimyasal peeling, AHA, retinoik asit, Arbutin içeren ve C vitamin destekli kremler cilt yüzeyinin yenilenmesinde etkilidir. Kimyasal Peeling cildin üst tabakasının soyulmasına sivilce izleriyle birlikte siyah noktaların geçirilmesi, ciltteki pürüzlerin giderilmesi ve gözeneklerin sıkılaştırılmasını sağlar. Sivilce iz ve lekelerinin şiddetine bağlı olarak 4-8 seans uygulanır. Her seans arasında 2-4 hafta aralık bırakılır.
Sivilce ve sivilce lekelerinde Karbon Peeling, Q Switch ND: Yag lazer ışınlarının cilt altına da etki etmesiyle, cilt form kazanarak gözeneklerin sıkılaşması sağlanır. Sürülen karbon maddesi, cilt altında lazerin etkinliğini artırmaktadır. Lazer cilt altında bağ dokusu sentezini uyararak izlerin düzelmesine katkı sağlar, yağ dokuları dengelenir.
Sivilce Lekelerinde PRP Tedavisi, kişinin kendi kan hücrelerinden yapıldığı için etkili çözümler sunar. Kandaki beyaz hücreler büyüme faktörler sayesinde onarım ve yenilenmiş bir cilt yapısı kazandırır. PRP uygulama radyofrekans ve dermaroller gibi diğer kozmetik işlemler ile kombine edildiğinde daha başarılı sonuçlar olabilmektedir. 15 gün arayla 3-4 seans PRP yapılması önerilmektedir.
Sivilce lekelerinde mezoterapi, somon DNA, hiyalüronik asidin cilt yüzeyine enjekte edilmesiyle uygulanır. Gençlik aşısı olarak da tanımlanabilen uygulamada, cilt yenilenmesi sağlanır. Kolajen lifleri artırılarak, içeriğindeki vitamin destekleri sayesinde lekelerin tedavisi ve dinamik bir cilt elde edilir.
Sivilce ve sivilce izlerinde en doğru ve uygun tedavi dermatoloji doktorunuz tarafından belirlenir.

Cildinizi doğal yağlarla canlandırın


Doğru beslenme alışkanlığı kazanarak; cildin gençliğini ve güzelliğini uzun yıllar boyunca korumak, daha genç ve parlak bir görünüme kavuşmak mümkün. Eğer doğru beslenemiyorsanız; bu durum ciltte solgunluk, kuruluk ya da lekelerle kendini belli eder. Uzun süren dolaşım bozukluklarında, en güzel cilt bile doğal rengini kaybeder ve sağlıksız bir görünüm alır. Oysaki; cilt güzelliğinin ilk şartı sağlıklı kan dolaşımıdır. Omega 3 ve Omega 6 yağ asitlerini dengeli tükettiğinizde, kan dolaşımı düzene girer ve cilde daha fazla oksijen taşınır. İşte hem besinlere ekleyebileceğiniz hem de destek olarak kullanabileceğiniz doğal yağlardan bazıları:

Sakız kabağı yağı: Sakız kabağı yağının yapısında özel steroller ve E vitamini bulunur. E vitaminiyle cildinizdeki kolajen üretimi artar, bağ dokusu güçlenir ve cildiniz sıkılaşmaya başlar. Yemeklerden önce günde 1 tatlı kaşığı tüketilebilir.
Keten tohumu yağı: Keten tohumu, bilinen en iyi bitkisel Omega 3 kaynaklarındandır. Salata ve yoğurtlara eklenip tüketilebilir. Öğütülmüş olması tercih edilmelidir.
Buğday ruşeymi yağı: Buğday ruşeyminin bitkisel yağ yapısı, diğer doğal yağlara kıyasla en zengin olanlardan biridir. Vücudumuzun üretemediği ve dışarıdan almamız gereken Omega 3, Omega 6 ve Omega 9 yağ asitlerini beraber barındırır. Ayrıca fitosterol olarak adlandırılan kimyasalları ve E vitamini içerir. Böylelikle cildi besler ve yenilenmesini sağlar. Günde bir tatlı kaşığı tüketilebilir.
Pirinç kepeği yağı: Pirinç kepeği yağı diğer bitkisel yağlara göre dört kat daha fazla sağlıklı Omega 3 ve Omega 6 gibi yağ asitlerini içerir. Bu yağ asitleri saçların daha parlak, sağlıklı görünmesine ve saç köklerinin güçlenmesine yardım eder. Doğal bir nemlendiricidir. Cildi nemli tutarak, kırışıklıkları önler. Aynı zamanda cildin rengini açar, lekeleri ve kırışıklıkları giderir; zararlı ultraviyole ışınlarını engeller. Pürüzsüz bir cilde sahip olmalarıyla meşhur olan Japon ve Çinli kadınların sırrı genetiklerinin yanı sıra pirinç kepeği yağıdır.

Lupus Hastalığı



Yüzde ilk bakıldığında kelebeği anımsatan kırmızı kabarcıklar, lupus hastalığı yani halk dilindeki adıyla 'kelebek hastalığı'nın ilk belirtisidir. Eklem ağrılarıyla seyreden bu hastalık yalnızca cildi değil, aslında tüm vücudu da olumsuz etkiliyor. Lupus hastalığıyla ilgili bilinmesi gerekenleri, İç Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Sedat Işık anlattı



Lupus nedir? 

Yüzde kelebek tarzında kırmızı döküntülerin oluşmasından dolayı halk arasında kelebek hastalığı olarak da bilinen lupus, vücutta pek çok organı birden tutan romatizmal bir hastalıktır. Bu hastalık otoimmün olarak nitelendirilen hastalıklardandır. Otoimmün hastalıkları, kişinin bağışıklık sisteminin hatalı çalışması sonucu kendi hücrelerini yabancı madde olarak algılamasıdır.


Lupus nasıl ortaya çıkar? 

Lupus hastalığında da vücudun önemli bir yapı taşı olan kolajene karşı bir bağışıklık sistemi saldırısı söz konusudur. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber genetik faktörlerin, çevresel faktörlerin ve hormonların etkisi olduğu düşünülmektedir. Özelikle de stres, ultraviyole ışınlar, bazı ilaçlar ve enfeksiyon gibi durumlar hastalığı tetikleyebilir. Kadın hormonlarından östrojen hastalığın oluşumunu artırır, testosteron ise azaltır. Hastalığın Diskoid Lupus Eritematozus (DLE) ve Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) olmak üzere iki türü vardır.

Diskoid Lupus Eritematozus (DLE), hayati iç organları etkilemez ancak güneş ışığına maruz kalmış cildi etkiler. Diskoid (yuvarlak) deri lezyonları, iyileşme gösterdikten sonra ciltte sıklıkla izler bırakırlar.

Sistemik Lupus Eritematozus (SLE), DLE’ ye göre daha ciddidir. Cildi ve hayati organları etkiler. Tedavi edilmemesi durumunda yara izleri bırakabilen SLE burun ve yanakların köprüsünde kabarık döküntülere neden olur.



Lupus hastalığında ne tür belirtiler görülür? 

Hastalığın ilk evrelerinde kişide yorgunluk ve eklem şişmesi gibi yakınmalar olur. Lupusa bağlı eklem iltihaplanmaları genelde şekil bozuklukları ya da kalıcı hasar gibi sorunlara neden olmazlar. En önemli ikinci belirtisi ise deri, saç ve vücudun ıslak yüzeylerinde görülen bozukluklardır. Bu belirtiler farkı tipte olabilir. Yüz bölgesinde karşıdan bakınca gövdesi burun olan kelebekmiş gibi bir algı yaratan kırmızımsı döküntüler görülebilir. Ayrıca kişide sivilce, kurdeşen, harita tarzı görünüm, saç dökülmesi gibi diğer belirtiler de ortay çıkabilir.




Birçok lupus hastasında ışığa karşı duyarlılık görülür. Güneş ışınları ile ciltteki yakınmalar artabilir ve hastalık alevlenebilir. En önemli sorunlardan biri de bu hastaların bir kısmında böbrek tutulumu meydana gelmesidir. Bu durum ölümle sonuçlanabilir.. İlerleyen aşamalarda ise lupus hastalığının kan değerlerinde bozulma, mide ve bağırsak problemleri, bulantı, iştahsızlık gibi diğer belirtileri görülebilir. Hastalık tamamen ortadan kalmaz ancak belli dönemlerde ilaçlarla yatıştırılması mümkündür. Teşhis edildikten sonra çoğu kişide yorgunluk, kilo kaybı ve ateş gibi yakınmalar söz konusu olabilir.


Lupus hastalığı nasıl teşhis edilir? 

Hastalık, eklem ağrılarıyla kendini belli ettiği için bu tarz yakınmalarda bulunan kişilerde lupus hastalığından şüphelenilebilir. Tanı için öncelikle yapılması gerek ilk şey, bir antinükleer antikor (ANA) testi yaptırmaktır. Testin pozitif çıkması durumunda ise sonrasında Anti-ds DNA ve Anti-ENA testleri yaptırılmalıdır. Tanı çıkan sonuçlara göre verilir. Antinükleer antikor testinin pozitif çıkması lupus hastalığı için tek başına yeterli bir bulgu değildir. Aynı aileden anti-DNA olarak nitelendirilen test, lupus hastalığı daha öncü bir veri taşır.

Lupus hastalığı tedavi edilebilir mi? 

Lupus’ta, iyileşme alevlenme şeklinde seyreden bir hastalıktır. Bu süreçte kortizon dışı antiromatizmal ilaçlar yani hastalığın ilerlemesini yavaşlatan bir ilaçlar, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar ve sıtma ilaçları kullanılır. Tedavide en çok kullanılan ilaç ise kortikostreoidlerdir. Kortizon kullanımından önce ölümcül olabilen bu hastalık, bağışıklık sistemini iyileştirici tedaviler sayesinde kontrol altında tutulabilir. Ancak hastalığın sistemik olarak ortadan kaldırılması mümkün değildir.


Uyutmayan kaşıntılar UYUZ habercisi



Hastaların utanarak tedaviden kaçmasının hastanın kendisi ve çevresindekiler için risk taşıdığını belirten Cildiye Uzmanı Dr. Hatice Deniz Yardımcı uyuzun nasıl ortaya çıktığı ve tedavisi hakkında önemli bilgiler veriyor.


Son günlerde artış göstermesiyle paniğe yol açan uyuz hastalığı hayatı olumsuz etkiliyor. Şiddetli kaşıntıyla ortaya çıkan uyuz ilerleyen zamanda vücutta yaraların oluşmasına neden oluyor.
Uyuz nedir?
Uyuz; parazitlerin neden olduğu ve bulaştıktan sonra 2-3 hafta içerisinde şiddetli kaşıntıya neden olan bir deri hastalığıdır. Derinin altına giren uyuz parazitleri buradaki dokudan beslenir. Kaşıntı ile başlayan hastalık ilerleyen süreçte yaraya dönmektedir. Uyuz paraziti taşıyan insanlarla temas etmek hastalığın bulaşmasına neden olur.
Belirtileri
Özellikle parmak araları ve koltuk altı bölgelerini tercih eden uyuz geceleri ve sıcak banyo sonrası kendisini şiddetli kaşıntı şeklinde göstermektedir. Kaşıntıdan en sık etkilenen bölgeler; el bileği, karın ve genital bölgedir. Bunların dışında en sık görülen belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Vücudun dayanılamayacak derecede kaşınması,
Tahriş olan deride yaraların oluşması,
Deride parazitlerin kemirerek oluşturduğu beyaz ince kanalların oluşması,
Kaşıntı ilaçlarına yanıt alınamaması,
Aile içinde birden fazla kişinin kaşınması
Kaşıntıların gece artması.
Uyuz neden olur?
Uyuzun nedeni insandan insana geçen mikroskobik ölçüdeki parazitlerdir. Halk arasında genel olarak uyuzun pislikten ortaya çıktığı algısı vardır. Ancak uyuz mikrobu temiz vücutlara da yerleşip üreyebilir. Uyuz her yaştan insana bulaşabilen bir hastalıktır. İnsanların kalabalık olduğu yerlerde ortaya çıkma oranı daha yüksektir. Sonbahar ve kış aylarında uyuz hastalığıyla karşılaşma ihtimali daha çok artmaktadır. AVM'lerde kıyafet kabinlerinde deneme yaparken de bulaşma olasılığı yüksektir.
Uyuzdan korunmak mümkün mü?
İnsanların toplu bulunduğu ortamlarda bulaşma ihtimali daha yüksek olan uyuzdan korunmak için;
Dışarıdan eve gelindiğinde eller mutlaka iyice yıkanmalı,
Uyuz taşıyan kişilerle temastan kaçınılmalı,
Uyuz hastası kişilerin eşyaları başkaları tarafından kullanılmamalı, tüm eşyaları kaynar suyla yıkanmalıdır
Yakın çevrede uyuz varsa temasta olan kimselerin şikayeti olmasa bile tedavi olması gerekir.
Tedavisi nasıl olur?
Uyuz hastalığına yakalanan kişiler toplumda yanlış algıya neden olduğu için utanmakta ve tedaviyi geciktirmektedir. Ancak çok hızlı yayılması nedeniyle belirtilerin ortaya çıktığı anda doktora başvurmak gerekmektedir. Tedavi edilmediğinde tüm vücuda yayılır ve tedavisi uzar. Uyuz tedavisi oldukça basit ve hızlıdır. Tedavi yaklaşık 10 gün sürmektedir. Uyuz olan hastanın birlikte yaşadığı kişiler de mutlaka gözlem altında olmalıdır. Tedavi sürecinde doktorun verdiği krem ve ilaçlar düzenli olarak kullanılmalıdır. Kremler uygulanmadan önce banyo yapılarak vücut iyice temizlenmeli sonrasında krem uygulanmalıdır. Krem sürerken cilt kuru olmalıdır ve ilaç vücutta 8-10 saat arası kalmalıdır.
Tedaviden sonraki ilk birkaç hafta kaşıntılar devam edebilir. Bu durumda hastaya kaşıntı giderici ilaçlar tavsiye edilmektedir. Düzenli doktor takibi ile sorun çözülebilir.

Ciltteki kuruluk erken yaşlanmaya neden oluyor

 

Lokman Hekim Hastaneleri Dermatoloji Uzmanı Dr. Emine Sümeyye Ünal:- "Kuru deri daha erken kırışıyor ve yaşlanıyor. Genetik olarak belirlenmiş bir yaşlanma süreci olduğu gerçeğinin yanında koruyucu tedbirler alınırsa bu süreç yavaşlatılabilecek ve gecikti

İSTANBUL (AA) - Lokman Hekim Hastaneleri Dermatoloji Uzmanı Dr. Emine Sümeyye Ünal, "Kuru deri daha erken kırışıyor ve yaşlanıyor. Genetik olarak belirlenmiş bir yaşlanma süreci olduğu gerçeğinin yanında koruyucu tedbirler alınırsa bu süreç yavaşlatılabilecek ve geciktirilebilecektir." ifadelerini kullandı.
Ünal yaptığı açıklamada, ülke genelinde kış şartlarının etkili olmaya başladığına dikkati çekerek, rüzgar, soğuk ve nem eksikliğinin sebep olduğu derideki kuruluğa karşı tedbirler alınması gerektiğini belirtti.
Esas olanın bozulmuş deriyi düzeltmek değil, kendini yenileme özelliği olan deriyi korumak olduğunu ifade eden Ünal, "Kuru deri daha erken kırışıyor ve yaşlanıyor. Genetik olarak belirlenmiş bir yaşlanma süreci olduğu gerçeğinin yanında koruyucu tedbirler alınırsa bu süreç yavaşlatılabilecek ve geciktirilebilecektir.” ifadelerini kullandı. Ünal, derinin etkili, deri yapısına uygun nemlendiriciler ile nemliliğinin korunmasının her mevsim önemli olduğunu aktararak, uygun temizleyiciler ile derinin temizliğinin günlük yapılmasının da unutulmaması gerektiğini bildirdi.

- Beslenme alışkanlıkları da önemli

Emine Sümeyye Ünal, derinin nemini sağlarken kullanılan nemlendiriciler kadar beslenme alışkanlığının da önemli olduğunu belirterek, “Sağlıklı, dengeli ve düzenli beslenmek, bol su tüketmek ve gülümsemek deri sağlığınız için olumlu etkilere sahiptir.” değerlendirmesinde bulundu.
Ünal, şunları kaydetti:
"Sağlıklı ve dengeli beslenme, doğal, mevsiminde yetişmiş besinleri tüketmektir. Su tüketimi önemlidir. Asit oranı yüksek sanayileşmiş sıvıları tüketmemelisiniz. Kefir, ev yoğurdu, lahana turşusu, pancar turşusu, hurma doğal prebiyotik ve probiyotik içeriği zengin besinlerdir. Aşırı karbonhidrat ve protein tüketiminden kaçınılmalıdır. Mevsim sebzeleri, meyveleri, deniz ve kültür balığı, taze et, doğal ve ortamında yetişmiş tavuk, kuru tohumlar (nohut, fasülye, mercimek gibi tahıllar, çiğ badem, fındık, fıstık) yeterli ve dengeli tüketildiği takdirde sağlıklı bir bünyeye yetecek mineral ve vitamin desteğini sağlayacaktır.”

- "Sigara içenlerde deri yaşlanması beklenilenden çok daha erken başlar”

Sigaranın, dokuların ve organların kaliteli oksijenlenmesini bozduğunu belirten Ünal, kıl köklerinin yapı ve kalitesini bozarak siyah nokta ve iltihaplı sivilcelere davetiye çıkartan sigaranın, deride elastikiyet kaybını da tetiklediğini aktardı.
Ünal, “Doğal olarak her deride bulunan bağışıklık sistemi hücrelerini olumsuz etkileyerek birçok deri rahatsızlığına davetiye çıkarır. Sigara içen bireylerde deri yaşlanması beklenilenden çok daha erken başlar.” değerlendirmesinde bulundu.

Austin’s TeVido BioDevices opens up vitiligo skin treatment to more people



Isha Dhar was about 5 years old when patches of her legs began losing pigment in the skin because of vitiligo.
Throughout her life, people have stared at her and asked rude questions.
The Austin woman has tried many treatments for the autoimmune disease including medications, photo therapy and surgical treatments, and recently she tried a skin cell grafting treatment called TruPigment. Typically people would have to travel to a handful of select specialized centers to have this treatment done.
Doctors have to have a lab with specialists who know how to process the skin tissue in order to offer this treatment. Dr. Ammar Ahmed, a dermatologist at Ascension’s Central Texas Center for Pigmentary Disorders inside the University of Texas Physicians Clinic, said it isn’t feasible for most dermatologists to offer it in their offices.
Now an Austin company has figured out a way to let doctors across the country offer individualized cellular grafting to their patients without doctors setting up their own labs.
Using overnight mail — or in the case of Ahmed’s patients like Dhar, messenger service — TeVido BioDevices becomes the lab for these doctors.
For TruPigment, doctors send to TeVido BioDevices a sample of healthy cells taken from a patient in an area that is not affected. TeVido then separates the skin structure from the healthy living cells and creates a transplant of living cells in a syringe that doctors can spread onto the affected area.
The samples and the treatment are surrounded by cold packs to keep them viable while they are shipped or driven to and from the lab.
Doctors need to prepare the area to receive what Bosworth calls “skin sauce,” and doctors will create a barrier of Vasoline to keep the sauce in place and apply a bandage, which comes off in about a week.
Laura Bosworth, CEO of TeVido Biodevices, likens TruPigment to sodding or reseeding your grass.
In about three days, Bosworth said, cells begin to graph to the skin site and start producing healthy pigment cells in that area. Usually people can notice something is happening in about one to two months, Bosworth said. The full effect happens in six to nine months.
Dhar had the transplant in early October and can see light pigment returning to the area, but it will take months before she will know how effective the treatment was.
Bosworth’s initial idea for setting up the lab and TruPigment treatment was to help with post-surgical breast cancer patients who want nipple reconstruction surgeries, but she says her investors felt it would take too long and be too risky to start with that. That treatment would include not just pigmentation but 3-D bioprinters and fat grafts.
Instead, she started with pigmentation and found a disease that needed pigmentation replacement.
Right now Ahmed has done the treatment on four local patients. TeVido BioDevices is in talks with 15 other clinics.
The treatment is for people who have vitiligo on small parts of their body, but not whole areas, Ahmed said, and it’s ideal for areas where other treatments have not worked. It also can’t be in an area where vitiligo is spreading.
The area, he said, can be as large as three hands. The donor site is usually an area that is hidden by clothing because it does leave a scar, and the donor site can be as small as one-fifth the size of the transplant site.
There is some tenderness at first in the donor site and in the transplant site because of the prep work.
Several patches can be treated at the same time, but it’s typically not covered by insurance. Each treatment costs between $2,000 and $4,000, but the hope is that this would be a permanent solution.
“If it is something that is causing you a lot of hurt and tension, the cost spending hopefully would be worth it,” Dhar said.
She didn’t know if she would do it again until she sees the final results. It hurt more than she was anticipating.
“I’m going to see how it goes,” she said. “Dr. Ahmed seemed optimistic.”
“It’s nice to have medical treatments and surgical treatments,” Ahmed said. “It’s not true that there is no treatment for vitiligo. We can create improvements.”

CİLDİYE HANGİ HASTALIKLARA BAKAR ?


Dermatoloji bölümü hakkındaki yetersiz bilgiler nedeniyle vatandaşlar yanlış bölümlerde çare arıyorlar. Özellikle dermatolojinin baktığı hastalıklar bilinmiyor. Dermatoloji bölümüne dair detaylı bilgi almak ve dermatolojinin baktığı hastalıkları öğrenmek isterseniz haberimizin devamını okuyabilirsiniz. Peki ama dermatoloji nedir? Dermatolojik hastalıklar nelerdir?

Dermatoloji hangi hastalıklara bakar?

  • Deri (cilt) hastalıkları: Psoriasis (sedef hastalığı), vitiligo, liken planus, egzama, akne, siğil, benler, mantar enfeksiyonları, ürtiker (kurdeşen), uyuz
  • Saç hastalıkları: Saç dökülmesi, saç bitlenmesi, mantar enfeksiyonları
  • Tırnak hastalıkları: Tırnak mantarı, tırnak batması, tırnak şekil bozuklukları
  • Ağız içi mukoza hastalıkları: Oral aft, dil yaraları
  • Deri enfeksiyonları: Selülit, fronkül, karbonkül, impetigo
  • Cilt kanserleri
  • Behçet hastalığı
  • Cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Sifiliz, genital herpes, genital siğil (HPV), gonore (bel soğukluğu)

Akneye Karşı Alınacak Önlemler



Halk arasında ergenlik sivilcesi olarak bilinen ‘akne’ 12-25 yaş arası bireylerin yüzde 85’ini etkileyen ve ergenlik döneminde en sık görülen deri hastalıklarından biri. Çoğunlukla genetik faktörlerin neden olduğu bu minik davetsiz misafirler kişinin yaşam kalitesini ciddi ölçüde bozabiliyor.


Akne; hastalarda anksiyete, sosyal izolasyon, özgüven eksikliği ve depresyon gibi psikolojik etkiler oluşturabiliyor. Akneli bireylerde işsizlik oranının daha yüksek olduğunu görüyoruz. Akneye çoğunlukla genetik etkenler neden olsa da kişisel ve çevresel faktörler de zemin hazırlayabiliyor. Ancak alacağımız bazı basit önlemlerle akneden büyük ölçüde korunmak mümkün.

Stresi yönetmeyi öğrenin: Vücutta artan stres hormonları bağışıklık sistemini baskılayarak, akneye neden olan bakterinin etkisini ve çoğalmasını artırıyor. Yapılan çalışmalar; stresin bağırsaklardaki faydalı-zararlı bakteri dengesini de bozarak akneye yol açabildiğini gösteriyor. Bu nedenle günlük yaşantımızda stresten uzak durmak çok da mümkün olmadığı için, stresi yönetmeyi öğrenmek, gerekirse uzmandan destek almakta fayda var.

Protein tozundan uzak durun: Vücut geliştirmek için kullanılan protein tozları ve androjen içerikli ilaçlar akne gelişmesine ve aknenin şiddetlenmesine neden olabiliyor. Bu hastalarda akne lezyonları yüz dışında sırt ve omuzlarda da gelişiyor. Bu nedenle protein tozundan uzak durun. Ayrıca kullanılan bazı ilaçlar ve B2, B6 ve B12 vitaminleri de akneye neden olabildiğinden doktor önerisiyle kullanın.


Sütü aşırı tüketmeyin: Yapılan çalışmalar; UHT sütler ve süt ürünleri ile özellikle yağı tam olarak alınmış yağsız sütlerin fazla tüketiminin de aknenin gelişiminde daha etkili olduğunu ortaya koyuyor.Endüstriyel yağsız süt, işlem sırasında değişime uğraması ve daha az oranda östrojen içermesinden dolayı akneyi artırabiliyor.

Batı tarzı beslenmeden vazgeçin: Son yıllara kadar diyetin akne ile doğrudan ilişkisinin olmadığı dermatolojide bir doktrin olarak kabul ediliyordu. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar ve gelişen tıbbi bilgiler diyetin akne gelişiminde etkili olabileceğini gösteriyor. Bu çalışmalarda özellikle glisemik indeksi yüksek karbonhidratlı gıdalar ve batı tarzı (fast food) yüksek kolesterol, yağ ve kalori ağırlıklı beslenme akne gelişimine neden olabiliyor. Bu nedenle batı tarzı beslenmeden kaçının. Akdeniz tipi beslenmeye özen gösterin.

Kozmetiklere dikkat edin: Kullanılan bazı kozmetik ürünlerin içerdikleri çinko, bakır, resveratrol, kaolin, esansiyel ve bitkisel yağlar ovalama şeklinde kullanıldıklarında bazı kişilerde akneye neden olabilmektedir. Akne hijyen eksikliğinden kaynaklanmıyor. Hijyen nedenli olsa daha çok ayaklarımızı etkilerdi. Yüzün çok sık yıkanması aknenin şiddetlenmesine neden olabilir. Deri tipinize uygun ürünleri doktor önerisiyle kullanın.


Probiyotiklere sofranızda yer verin: Sindirim sistemimizde yaşayan bakteri, virüs ve mantarlardan oluşan mikroorganizma topluluğuna mikrobiyata adı veriliyor. Yapılan çalışmalar mikobiyatanın deri sağlığımız üzerinde etkili olduğunu gösteriyor. Bağırsak sağlığında önemli bir yeri olan probiyotik besinlere sofranızda yer verin.

Sindirim sistemimizde yaşayan bakteri, virüs ve mantarlardan oluşan mikroorganizma topluluğuna mikrobiyata adı veriliyor. Yapılan çalışmalar mikobiyatanın deri sağlığımız üzerinde etkili olduğunu gösteriyor. Bağırsak sağlığında önemli bir yeri olan probiyotik besinlere sofranızda yer verin.

Erişkin yaşta şiddetli akneli hastalarda prostat kanseri gelişim riski artıyor. Öyle ki bilimsel bir çalışmada; erişkin erkeklerde görülen şiddetli akne ile ileri yaşlarda prostat gelişim riskinin 6 kat arttığı ortaya koyuluyor. Akneye neden olan mikroorganizma, prostat dokusunda kronik inflamasyon oluşturarak ve/veya hormonal faktörlerin etkisi ile prostat kanseri gelişme riskini artırıyor.