18 Ocak 2020 Cumartesi

Vajinal Kaşıntı Nedir?


"Vajinal kaşıntı, rahatsız edici maddeler, enfeksiyonlar veya menopoz nedeniyle sıklıkla ortaya çıkan rahatsız edici ve bazen ağrılı bir semptomdur. Birçok kadının başına gelen bu sorunu, nedenlerini ve tedavisini Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Özay Oral anlattı. "

Vajinal kaşıntı, rahatsız edici maddeler, enfeksiyonlar veya menopoz nedeniyle sıklıkla ortaya çıkan rahatsız edici ve bazen ağrılı bir semptomdur.
Bazı cilt bozuklukları veya cinsel yolla bulaşan hastalıkların (CYBH) bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Nadir durumlarda, stres veya vulvar kanseri nedeniyle vajinal kaşıntı gelişebilir.
Çoğu vajinal kaşıntı endişe nedeni değildir. Bununla birlikte, kaşıntı şiddetli ise veya altta yatan bir durumunuz olduğundan şüpheleniyorsanız doktorunuza veya jinekoloğa başvurmalısınız.
Doktorunuz bir muayene ve test yoluyla vajinal kaşıntı nedeninizi belirleyebilir. Ayrıca bu rahatsız edici semptom için uygun tedavileri önerebilir.
Vajinal kaşıntı nasıl oluyor?
Burada vajina ve çevresindeki kaşıntı için olası nedenlerden bazıları.
İrritanlar
Vajinayı tahriş edici kimyasallara maruz bırakmak vajinal kaşıntıya neden olabilir. Bu tahriş edici maddeler vajina dahil vücudun çeşitli bölgelerinde kaşıntılı bir döküntü oluşturan alerjik reaksiyonu tetikleyebilir. Yaygın kimyasal tahriş ediciler şunları içerir:
Sabun
Köpük banyoları
Kadın spreyleri
Duş
Gebelik önleyici fitil, krem, jel
Kremler
Merhem
Deterjanlar
Kumaş yumuşatıcılar
Kokulu tuvalet kağıdı
Diyabet veya idrar kaçırma varsa, idrarınız da vajinal tahrişe ve kaşıntıya neden olabilir.
Cilt hastalıkları
Egzama ve sedef hastalığı gibi bazı cilt hastalıkları, genital bölgede kızarıklığa ve kaşıntıya neden olabilir.
Atopik dermatit olarak da bilinen egzama, öncelikle astımı veya alerjisi olan kişilerde ortaya çıkan bir döküntüdür. Döküntü pullu bir dokuya sahip kırmızımsı ve kaşıntılıdır. Egzama olan bazı kadınlarda vajinaya yayılabilir.
Sedef hastalığı, kafa derisi ve eklemler boyunca pullu, kaşıntılı, kırmızı lekelerin oluşmasına neden olan yaygın bir cilt durumudur. Bazen, bu semptomların salgınları vajinada da ortaya çıkabilir.
Mantar enfeksiyonu
Maya, normal olarak vajinada bulunan doğal olarak oluşan bir mantardır. Genellikle sorun yaratmaz, ancak büyümesi kontrol edilmediğinde rahatsız edici bir enfeksiyon ortaya çıkabilir. Bu enfeksiyon, vajinal maya enfeksiyonu olarak bilinir. Kadınların yaşamlarının bir noktasında 4 kadından 3'ünü etkileyen çok yaygın bir durumdur.
Enfeksiyon genellikle bir antibiyotik kürü aldıktan sonra ortaya çıkar, çünkü bu tür ilaçlar kötü bakterilerle birlikte iyi bakterileri yok edebilir. Maya büyümesini kontrol altında tutmak için iyi bakterilere ihtiyaç vardır. Vajinadaki mayanın aşırı büyümesi, kaşıntı, yanma ve topaklı akıntı gibi rahatsız edici semptomlara neden olabilir.
Bakteriyel vajinozis
Bakteriyel vajinoz (BV) vajinal kaşıntı için başka bir yaygın nedendir. Vajinal bir mantar enfeksiyonu gibi BV, vajinada doğal olarak oluşan iyi ve kötü bakteriler arasındaki dengesizlik ile tetiklenir.
Durum her zaman semptomlara neden olmaz. Semptomlar ortaya çıktığında, tipik olarak vajinal kaşıntı ve anormal, kötü kokulu bir akıntı içerirler. Akıntı ince ve donuk gri veya beyaz olabilir. Bazı durumlarda, köpüklü de olabilir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
Korunmasız cinsel ilişki sırasında çok sayıda cinsel yolla bulaşan hastalık bulaşabilir ve vajinada kaşıntıya neden olabilir. Bunlar:
Klamidya
Genital siğiller
Belsoğukluğu (Gonore)
Genital herpes
Trikomoniyaz  
Bu durumlar ayrıca anormal büyüme, yeşil veya sarı vajinal akıntı ve idrar yaparken ağrı gibi ek semptomlara neden olabilir.
Menopoz
Menopoz veya menopoz sonrası kadınlar vajinal kaşıntı riski daha fazladır.
Bu, menopoz sırasında ortaya çıkan ve vajinal atrofiye yol açan östrojen seviyelerinin azalmasından kaynaklanmaktadır. Bu, aşırı kuruluğa yol açabilecek mukozanın incelmesidir. Kuruluk, tedavi görmüyorsanız kaşıntı ve tahrişe neden olabilir.
Stres
Fiziksel ve duygusal stres vajinal kaşıntı ve tahrişe neden olabilir, ancak bu çok yaygın değildir. Stres bağışıklık sisteminizi zayıflattığında sizi kaşıntıya neden olan enfeksiyonlara daha yatkın hale getirebilir.
Vulva kanseri
Nadir durumlarda, vajinal kaşıntı vulvar kanserinin bir belirtisi olabilir. Bu, kadın cinsel organlarının dış kısmı olan vulvada gelişen bir kanser türüdür. Vajinanın iç ve dış dudaklarını, klitorisi ve vajinanın giriş kısmını içerir.
Vulva kanseri her zaman semptomlara neden olmayabilir. Bununla birlikte, semptomlar ortaya çıktığında, vulvar bölgede kaşıntı, anormal kanama veya ağrı içerebilir.
Vulva kanseri doktorunuz erken evrelerde teşhis koyarsa başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Bu, yıllık jinekolog muayenelerinin zorunlu olmasının bir başka nedenidir.
Vajinal kaşıntı hakkında doktorunuzu ne zaman görmelisiniz?
Kaşıntı günlük yaşamınızı veya uykunuzu bozacak kadar şiddetli ise, doktorunuzu vajinal kaşıntı için görmek önemlidir. Çoğu neden ciddi olmasa da, vajinal kaşıntı rahatsızlığını azaltabilecek bazı tedaviler vardır.
Vajinal kaşıntı bir haftadan fazla devam ederse veya kaşıntılarınız aşağıdaki semptomlarla birlikte ortaya çıkarsa, doktorunuza da başvurmalısınız:
Vulvadaki ülserler veya kabarcıklar
Genital bölgede ağrı veya hassasiyet
Genital kızarıklık veya şişme
İdrara çıkma sorunu
Olağandışı bir vajinal akıntı
Cinsel ilişki sırasında rahatsızlık
Randevunuz sırasında doktorunuz neler sorar?
Doktorunuz size ne kadar şiddetli oldukları ve ne kadar sürdüğü de dahil olmak üzere belirtilerinizi soracaktır. Size cinsel aktivitelerinizi de sorabilirler. Ayrıca pelvik muayene yapmaları da gerekecektir.
Pelvik muayene sırasında doktorunuz vulvayı görsel olarak inceler ve vajinanın içinde görmek için bir spekulum kullanabilir. Vajinaya eldivenli bir parmak sokarken karnına basabilirler. Bu üreme organlarını herhangi bir anormallik açısından kontrol etmelerini sağlar. Doktorunuz ayrıca vulvadan bir cilt dokusu örneği veya analiz için akıntı örneğini de toplayabilir. Ayrıca kan veya idrar testleri yapabilir.
Vajinal kaşıntı için tıbbi tedavi;
Doktorunuz vajinal kaşıntılarınızın altında yatan nedeni bulduğunda, tedavi seçeneklerini önerecektir. Tedavi, soruna neden olan duruma bağlıdır.
Vajinal mantar enfeksiyonları
Doktorunuz vajinal mantar enfeksiyonlarını antifungal ilaçlarla tedavi edebilir. Bunlar kremler, merhemler veya haplar dahil olmak üzere çeşitli formlarda gelir.
Bununla birlikte, doktorunuz size hiçbir zaman bir mantar enfeksiyonu teşhisi koymadıysa, reçetesiz satılan herhangi bir ilaç almadan önce doktorunuzla konuştuğunuzdan emin olun.
Bakteryel Vaginozis
Doktorlar genellikle BV'yi antibiyotiklerle tedavi eder. Bunlar ağızdan aldığınız haplar veya vajinaya eklediğiniz kremler olarak gelebilir. Kullandığınız tedavi türünden bağımsız olarak, doktorunuzun talimatlarını izlemeniz ve tüm ilacı tamamlamanız önemlidir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH)
CYB Hastalıklar antibiyotikler, antiviraller veya antiparaziterlerle tedavi edebilirsiniz. İlaçlarınızı düzenli olarak almanız ve enfeksiyonunuz veya hastalığınız temizlenene kadar cinsel ilişkiden kaçınmanız gerekir.
Menopozda
Menopoza bağlı kaşıntı östrojen kremi, tabletler veya vajinal halka eki ile tedavi edilebilir.
Diğer nedenler
Diğer vajinal kaşıntı ve tahriş türleri sıklıkla kendi başlarına görülür.
Bu arada, iltihabı azaltmak ve rahatsızlığı azaltmak için steroid kremleri veya losyonları uygulayabilirsiniz. Bununla birlikte, bunları ne kadar kullandığınızı sınırlandırmalısınız çünkü aşırı kullanmanız durumunda kronik tahrişe ve kaşıntıya neden olabilirler.
Vajinal kaşıntı için evde yapılabilecek şeyler:
İyi hijyen ve yaşam tarzı alışkanlıkları ile vajinal kaşıntı nedenlerinin çoğunu önleyebilirsiniz. Vajinal tahrişi ve enfeksiyonu önlemek için evde atabileceğiniz birkaç adım vardır:
Genital bölgenizi yıkamak için ılık su ve hafif bir temizleyici kullanın.
Kokulu sabunlardan, losyonlardan ve köpük banyolarından kaçının.
Vajinal sprey ve duş gibi ürünleri kullanmaktan kaçının.
Yüzdükten veya egzersiz yaptıktan hemen sonra ıslak veya nemli kıyafetleri çıkarın.
Pamuklu iç çamaşırı giyin ve iç çamaşırınızı her gün değiştirin.
Mantar enfeksiyonlarına yakalanma olasılığını azaltmak için yoğurt yiyin.
Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanın.
Büyük tuvalet sonrası daima önden arkaya silinin.

Çocuklarda atopik dermatit (alerjik egzema) nasıl geçer?


Bebeklikte egzama ile kendini gösteren atopi, önlem alınmaz ise erişkin yaşta solunumsal alerjiler, astım ve egzemaya ilerleyebilir. Dermatoloji Uzmanı Dr. Hacer Köksal bebeklerde dermatolojik sorunların başında gelen atopik dermatit (alerjik egzema) hakkında bilgi verdi.

Dermatoloji Uzmanı Dr. Hacer Köksal, pediatrik dermatolojinin en çok karşılaştığı sağlık sorunlarının başında atopik dermatit ya da diğer adıyla alerjik egzamanın geldiğini söyledi. Dr. Köksal, “Bebeklikte egzama ile kendini gösteren atopi, önlem alınmaz ise erişkin yaşta solunumsal alerjiler, astım ve şiddetli egzamalara ilerleyebilir” uyarısında bulundu.

Egzama çocukların yüzde 30’unda görülüyor

Halk arasında “alerjik bünye” olarak tarif edilen 'atopi'nin genetik olarak alerjik hastalıklara yatkınlık anlamına geldiğini belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Köksal, bu hastalığa zamanında önlem alınmasının önemine dikkat çekti. Genellikle atopik kişilerin ailelerinde saman nezlesi, astım gibi alerjik hastalıkların varlığının söz konusu olduğunu belirten Uzm. Dr. Köksal, alerjik egzamanın çocukların yüzde 15-30’unda gözlenebildiğini kaydetti.

Çocuklarda kaşıntı neden olur? Nasıl önlem alınmalı?

Alerjik egzaması olan çocuklarda genetik olarak, deriye nem veren bir maddenin eksik olduğunu belirten Uzm. Dr. Hacer Köksal şöyle konuştu:
"Bu maddenin eksik olması yüzünden de deri yaşam boyu kurudur. Ciltteki bu kuruluk arttığında kaşıntı oluşumu söz konusu olur. Her yüz çocuktan 15-30’unda atopik dermatitin gözleniyor olması sorunun küçümsenmeyecek kadar önemli olduğunu gösteriyor. Daha da önlemlisi bebeklikte egzama ile kendini gösteren atopinin, önlem alınmaz ise erişkin yaşta solunumsal alerjiler, astım ve şiddetli egzamalara ilerleme riskidir. Alerjik egzamanın tetikleyen çeşitli maddeler, yiyecekler de vardır. Hastalığı tetikleyiciler arasında çeşitli alerjen maddeler, bakteriler, tahriş edici maddeler (deterjan vb), mevsimsel değişiklikler ve stres yer alır. Yiyecek alerjenleri ise ağızdan veya temas yoluyla egzamayı alevlendirebilir. Özellikle tavuk yumurtası, inek sütü, soya, fıstık sık karşılaşılan alerjenlerdir. Ayrıca hava yoluyla gelen ev tozu akarları, polenler de atopik dermatit/alerjik egzamayı şiddetlendirebilmektedir. Bu alerjen maddelerin de deriden emilebildiğine dair kanıt vardır, bu durum deri testi ile de gösterilebilir. Bebeklik ve çocukluk çağında en sık görülen deri hastalıklarından biri olan alerjik egzamanın tedavisi ihmal edilmemelidir.” (İHA)

Saç dökülmesinde B12, D ve demir eksikliğine dikkat

Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Burhan Engin anlattı: Prof. Dr. Engin; “Saç dökülmesi genetikten ya da bir hastalıktan kaynaklanmıyorsa vitamin-mineral eksikliğine dikkat edilmeli” dedi.


Saçlı deride ortalama 100 bin adet saç bulunmakta ve erişkinlerde yıkanma ve taramaya bağlı olarak günde ortalama 50-100 adet saç teli dökülmesi normaldir. Genetik ve bazı hastalıklar dışında vitamin-mineral eksikliği saç dökülmesinin en önemli nedenlerinden biridir. İşte bu eksikliği gidermede etkili besinler:
A VİTAMİNİ: A vitamini saçların uzamasına yardımcı olur. Eksikliğinde saçlarda dökülme, saç derisinin kuruması ve kepeklenme görülür. Yumurta sarısı, patates, ıspanak, brokoli, havuç ve mercimek A vitamini açısından zengindir.
B VİTAMİNLERİ: B3 vitamini eksikliğinde saçlar güçsüzleşir, kırılır ve daha çabuk dökülür. Karaciğer, ton balığı, tavuk ve kırmızı et zengin B3 vitamini kaynağıdır. B7 vitamini saç için gerekli protein yapısının, keratinin oluşabilmesi için gereklidir. B7 (biotin) vitamininden zengin gıdalar olarak yumurta sarısı, karaciğer, yeşil yapraklı sebzeler ve dut sayılabilir. B9 (folik asit) saç üreten hücrelerin yenilenmesini sağlar ve eksikliğinde saçlar geç uzar. Portakal, baklagiller, brokoli ve yeşil yapraklı sebzeler yüksek oranda folik asit içerir. B12 vitamini ise hücrelerin oksijenasyonu için gerekli olan bir vitamindir, bu yüzden saçın kök hücrelerinin beslenmesi için önemlidir. En önemli B12 vitamin kaynağı kırmızı ettir.
C VİTAMİNİ: Kollajen üretimi için gerekli olan C vitamini eksikliğinde saçlar çabuk kırılmaya başlar, görsel olarak parlaklığını yitirir ve güçsüz görünür. Portakal, greyfurt, mandalina, kivi, brokoli, çilek ve domates bol miktarda C vitamini içerir.
D VİTAMİNİ: Düşük vitamin D düzeyleri ile saç dökülmesi arasında ilişki var. Çünkü D vitamini yeni saç köklerinin oluşumuna yardımcıdır. D vitamini vücutta güneş ışığı sayesinde üretilir. Ayrıca yağlı balıklarda ve bazı mantar çeşitlerinde de D vitamini bulunur.
E VİTAMİNİ: Yeni saç hücrelerinin üretimine, var olanların ise onarımına katkıda bulunur. Eksikliğinde saçlar geç uzar, dökülür ve kırılır. Buğday, yulaf, marul, kereviz, ıspanak, soya fasulyesi yağı, mısır yağı, ceviz, arı sütü, tere, mısır, maydanoz ve lahana E vitamini kaynaklarıdır.
DEMİR: Demir eksikliği kansızlığa neden olur ve bu da saç dökülmesinin temel nedeni olarak bilinir. Demir bakımından zengin gıdalar; yumurta, kırmızı et, ıspanak, mercimek ve midyedir.
ÇİNKO: Saçların uzamasında, onarımında keratin oluşumunda önemli role sahiptir. Eksikliği gibi fazla tüketimi de saç dökülmesine neden olabilir. Et, ıspanak, mercimek, kabak çekirdeği ve buğday tohumu çinko bakımından zengindir.
BAKIR: Saç gelişiminde, özellikle saç renginde önemli olan bir mineraldir. Vücutta bakır eksikliği varsa saçlar çabuk kırılır ve parlaklığını kaybeder. Sarımsak, maydanoz, ıspanak, karalahana, pazı, kuşkonmaz, pırasa, rezene, patlıcan, karabiber, böbrek, ciğer, ay çekirdeği, bal kabağı, mercimek, lahana, fesleğen, kivi, brokoli, ceviz, tofu, kabak çekirdeği, frambuaz, pancar bakır yönünden zengindir.

11 Ocak 2020 Cumartesi

Avita Medical wins FDA investigational device exemption approval for Recell System for vitiligo



Avita Medical (ASX:AVH) said it received FDA investigational device exemption approval for a study to evaluate its Recell System for vitiligo.
The company plans to conduct a feasibility study to evaluate the system’s safety and effectiveness for repigmentation of depigmented lesions that are associated with stable vitiligo.
“Vitiligo affects approximately 6.5 million people in the U.S., rivaling the prevalence of psoriasis; however, there are limited treatment options available to patients to permanently restore skin pigmentation,” CEO Mike Perry said in a news release. “We’re pleased with the FDA’s decision which allows us to begin our vitiligo study in the first half of 2020. Based on the outcomes of the feasibility study, we anticipate proceeding with a pivotal clinical trial to pursue FDA approval of the Recall System as a cell-based regimentation treatment option for stable vitiligo.”
Avita Medical plans to collaborate with a leading medical center to conduct the pilot study with 10 patients who have vitiligo lesions that have been stable for at least one year. Lesions will be randomly treated with slightly varying cell suspensions prepared using Recall to assess response rates and optimal suspension parameters.
“This study expands on peer-reviewed, published effectiveness outcomes to confirm the feasibility of Recall as a treatment for regimentation in cases of stable vitiligo,” chief technology officer Andy Quick said. “Given the Recall System’s broad approval outside of the U.S., more than 1,000 vitiligo patients have already been treated globally and reported repigmentation.”

Sedef Hastasıysanız Kese Yapmayın!


Toplumda sedef hastalığının tedavi edilmediğine dair yaygın bir inanış var. Ancak uzmanlara göre, sanılanın aksine tıp dünyası bu soruna karşı çaresiz değil. Günümüzde uygulanan tedaviler sayesinde cilt pürüzsüz bir görünüme kavuşabiliyor. Ancak Dermatoloji Uzmanı Ahmet Günay, tedavinin başarılı olabilmesi için hastaların bazı kurallara dikkat etmesi gerektiğini söylüyor. Günay, tedavi sürecinde özellikle cilt travmalarından kaçınılması gerektiğine dikkat çekerek, “Bunun için de hastaların banyoda ciltlerini kese, fırça veya lif ile keselemek ya da tırnaklama yoluyla kabuklardan kurtulmaya çalışmak gibi önemli bir hataya düşmemeleri gerekiyor. Çünkü bu durumda cildin yapısı bozuluyor ve tedavinin başarı şansı düşüyor” diyor.
BİRKAÇ TİPTE ORTAYA ÇIKIYOR
Hastalık en çok kırmızı bir zemin üzerinde birkaç milimetre büyüklüğünden birkaç santime kadar uzayabilen sedef rengi pullarla kendini gösteriyor. Kaşıntı ve kuruluk hissi hastalığa eşlik eden diğer belirtileri oluşturuyor. Daha nadiren el ve ayakları tutan ve birkaç milimetre çapında olan su kabarcıkları şeklinde de ortaya çıkabiliyor. Bir başka tip sedef hastalığı da tüm vücutta kızarıklık ve kepeklenmeyle gelişiyor. Sadece tırnaklarda sararma, tırnak yüzeyinde düzensizleşme ya da çizgilerle görülen tipi de oluyor. Sedef hastalığının şiddeti ise kişiden kişiye değişiyor. Bazı hastalarda sadece bir noktada ya da vücudun çeşitli alanlarında küçük plaklar halinde ortaya çıkarken, bazı hastalarda ise çok geniş alanları etkileyebiliyor, hatta ilerlediğinde tüm vücudu kaplayabiliyor.
EKLEMLERDE ŞİDDETLİ AĞRILARA NEDEN OLABİLİYOR
Sedef hastalığı iç organları genellikle tutmuyor. Ancak tırnaklarda ve küçük eklemlerde sıkça görülüyor. Bu durumda tırnakların görünümünü bozabiliyor. Genellikle el ve ayaklardaki küçük eklemleri tutsa da diğer eklemleri de etkileyebiliyor. Bunun sonucunda şiddetli ağrılar ortaya çıkıyor.
KESİN NEDENİ BİLİNMİYOR
Genetik olarak yatkın olan kişilerde hastalık enfeksiyon, stres veya cilt travmaları gibi nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Ancak sedef hastalığının kesin nedeni bilinmiyor. Yakın zamana kadar hastalığın oluşumunda sadece psikolojik faktörlerin rol oynadığı düşünülüyordu. Ancak stres hastalığın ortaya çıkmasını tetiklerken, hastalığın oluşumu da stresi artıyor. Yani bir nevi kısır döngü oluşuyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarda sedefin bir bağışıklık sistemi hastalığı olduğu yolunda önemli kanıtlar elde edildi. Genetik ve hormonal olduğu konusunda çalışmalar yapılsa da henüz anlamlı sonuçlar elde edilemedi.
CİLT 1 AY YERİNE 4 GÜNDE OLGUNLAŞINCA…
Hücreler ürer, olgunlaşır ve ardından da pul halinde dökülürler. Sağlıklı kişilerde vücudun en dış yüzeyinde bulunan hücreler yaklaşık bir ayda olgunlaşıyor. Ancak banyoda cilde kese yapmak, güneş yanığı ve böcek sokmaları gibi ciltte travma oluşturan çeşitli tetikleyici faktörler veya başka nedenler sedef hastalığına yatkın olan kişilerde hücresel düzeyde zaten mevcut olan bir bozukluğu uyararak bağışıklık sistemini aktive ediyor. Cilt hücrelerinin çoğalması uyarılıyor ve yaklaşık bir ay olan normal olgunlaşma süreci 3-4 güne kadar iniyor. Bunun sonucunda hücreler dökülmüyor, üst üste birikiyor ve kızarıklık ile sedef rengi kabuklanmalar şeklinde hastalığa özgü cilt belirtileri ortaya çıkıyor.
TEDAVİ İLE PÜRÜZSÜZ BİR CİLDE KAVUŞMAK MÜMKÜN
Tedavinin şekli hastanın yaşına, genel sağlık ve psiko-sosyal durumuna, sedefin tipine ve tutulum yerine göre belirleniyor. Dermatoloji Uzmanı Ahmet Günay, toplumdaki yaygın inanışın aksine Sedef hastalığının başarıyla tedavi edilebildiğini belirterek şunları söylüyor: “Günümüzde uygulanan yöntemlerle ciltteki lezyonlar ortadan kaldırılabiliyor veya hafifletilebiliyor. Ancak sedef kronik bir hastalık olduğu için zaman zaman tekrarlayabiliyor. Bu nedenle atakların sıklığı ve süresine göre tedavinin çeşitli zaman dilimlerinde tekrarlanması gerekiyor.”
Dermatoloji Uzmanı Ahmet Günay, sedef hastalığında başvurulan yöntemleri şöyle sıralıyor:
KREMLER: Özellikle birkaç bölgeyle kısıtlı sedefi olan hastalarda uygulanıyor. Kabukların dökülmesi ve kızarıklığın geçmesi amacıyla uygulanan krem tedavisinden genellikle başarılı sonuçlar elde ediliyor. Ancak ilaç bırakıldığında belirtiler bir süre sonra tekrarlıyor ve yöntemin yinelenmesi gerekiyor.
PUVA ULTRAVİYOLE IŞINLARI: Ufak noktalar halinde dağınık yerlerde olan veya vücudunun geniş alanına yayılmış ya da lokal tedaviye dirençli olan hastalarda başvuruluyor. Seanslar halinde uygulanan bu yöntemde hasta tedavi edici etkiye sahip ultraviyole ışını veren bir cihaza maruz bırakılıyor. PUVA ultraviyole ışınlarından yüz güldürücü sonuçlar alınıyor. Ancak tedavi bırakıldığında hastalık bir süre sonra tekrarlıyor.
İLAÇLAR: Sedef bağışıklık sistemi hastalığı olduğu için ağır tırnak ve eklemleri tutan hastalara bu sistemi etkileyen ilaçlar uygulanabiliyor. İlaçlar dermatoloji hekimi kontrolünde gerekli dozda, gerekli testler yapıldığı takdirde güvenle ve yan etki olmadan kullanılabiliyor. Süresi 2 ay ile 1 yıl arasında değişen tedavinin zaman zaman tekrarlanması gerekebiliyor.
SEDEFİ TETİKLEYEN FAKTÖRLER-Güneş yanığı.
-Stres.
-Obezite.
-Kesiler ve cerrahi girişimler gibi cilt travmaları.
-Üst solunum yolu enfeksiyonları ve bağışıklık sistemini etkileyen enfeksiyonlar.
-Kalsiyum eksikliği, olağandışı vitamin D seviyeleri.
-Bazı tansiyon ilaçları veya ağrı kesiciler.
-Sigara ve fazla alkol tüketimi.
Bu tür tetikleyici faktörler ortadan kaldırıldığında hastalık yatışıyor ve daha hafif seyrediyor.

Sivilce İzleri Nasıl Geçer?

"Sivilceler iyileşirken ciltte çukur ya da lekelenme tarzında izler bırakarak iyileşir. Sivilce izleri kozmetik bir sorun oluşturmasının yanında ruh sağlığını ve sosyal hayatı da olumsuz yönde etkileyebilir. Zamanla can sıkıcı bir hal alan sivilce izlerini geçirmek için kullanılan yöntemler; sivilcelerin büyüklüğü ve yaygınlığıyla ilgilidir. Seçilecek yöntem de buna göre belirlenir. "



İzlerinin tedavisine başlanabilmesi için, izlerden önce yüz ve sırttaki sivilceler dermatoloji doktorunuz tarafından tedavi edilmelidir.
Ciltte sivilce, sivilce izleri, derin ve ince kırışıklıklar, güneş lekelerinden kurtulmak için kış mevsimi ideal zamandır.
Sivilce lekeleri için kesin çözüm, lekelerin kalıcılığı, iz ve derinliklerine bağlıdır. En güçlü   yöntemler lazer tedavileridir. İzlerin çoğu lazer sistemiyle tamamen geçirilir. CO2 fraksiyonel lazer cildin tüm tabakalarına ulaşabilen tek lazerdir. Cildin yüzeyel tabakasından en derin tabakasına kadar olan tüm katmanlarda yenilenme sağlayarak iz tedavisindeki en etkili seçenektir. İzler ne kadar yüzeyel ve küçükse o kadar fazla fayda görür, hatta izler geçebilir. Ancak çok derin ve büyük izlerde başarı daha sınırlı olmaktadır. CO2 fraksiyonel lazer uygulaması ayda bir ortalama 4-6 seans uygulanır. Sivilce izlerinin tedavisinde birkaç gün ciltte kahverengi bir pullanma ve kızarıklık olur. Uygulama sonrası duş ve makyaj ertesi gün yapılabilir.
Sivilce izlerin de kimyasal peeling, AHA, retinoik asit, Arbutin içeren ve C vitamin destekli kremler cilt yüzeyinin yenilenmesinde etkilidir. Kimyasal Peeling cildin üst tabakasının soyulmasına sivilce izleriyle birlikte siyah noktaların geçirilmesi, ciltteki pürüzlerin giderilmesi ve gözeneklerin sıkılaştırılmasını sağlar. Sivilce iz ve lekelerinin şiddetine bağlı olarak 4-8 seans uygulanır. Her seans arasında 2-4 hafta aralık bırakılır.
Sivilce ve sivilce lekelerinde Karbon Peeling, Q Switch ND: Yag lazer ışınlarının cilt altına da etki etmesiyle, cilt form kazanarak gözeneklerin sıkılaşması sağlanır. Sürülen karbon maddesi, cilt altında lazerin etkinliğini artırmaktadır. Lazer cilt altında bağ dokusu sentezini uyararak izlerin düzelmesine katkı sağlar, yağ dokuları dengelenir.
Sivilce Lekelerinde PRP Tedavisi, kişinin kendi kan hücrelerinden yapıldığı için etkili çözümler sunar. Kandaki beyaz hücreler büyüme faktörler sayesinde onarım ve yenilenmiş bir cilt yapısı kazandırır. PRP uygulama radyofrekans ve dermaroller gibi diğer kozmetik işlemler ile kombine edildiğinde daha başarılı sonuçlar olabilmektedir. 15 gün arayla 3-4 seans PRP yapılması önerilmektedir.
Sivilce lekelerinde mezoterapi, somon DNA, hiyalüronik asidin cilt yüzeyine enjekte edilmesiyle uygulanır. Gençlik aşısı olarak da tanımlanabilen uygulamada, cilt yenilenmesi sağlanır. Kolajen lifleri artırılarak, içeriğindeki vitamin destekleri sayesinde lekelerin tedavisi ve dinamik bir cilt elde edilir.
Sivilce ve sivilce izlerinde en doğru ve uygun tedavi dermatoloji doktorunuz tarafından belirlenir.

Cildinizi doğal yağlarla canlandırın


Doğru beslenme alışkanlığı kazanarak; cildin gençliğini ve güzelliğini uzun yıllar boyunca korumak, daha genç ve parlak bir görünüme kavuşmak mümkün. Eğer doğru beslenemiyorsanız; bu durum ciltte solgunluk, kuruluk ya da lekelerle kendini belli eder. Uzun süren dolaşım bozukluklarında, en güzel cilt bile doğal rengini kaybeder ve sağlıksız bir görünüm alır. Oysaki; cilt güzelliğinin ilk şartı sağlıklı kan dolaşımıdır. Omega 3 ve Omega 6 yağ asitlerini dengeli tükettiğinizde, kan dolaşımı düzene girer ve cilde daha fazla oksijen taşınır. İşte hem besinlere ekleyebileceğiniz hem de destek olarak kullanabileceğiniz doğal yağlardan bazıları:

Sakız kabağı yağı: Sakız kabağı yağının yapısında özel steroller ve E vitamini bulunur. E vitaminiyle cildinizdeki kolajen üretimi artar, bağ dokusu güçlenir ve cildiniz sıkılaşmaya başlar. Yemeklerden önce günde 1 tatlı kaşığı tüketilebilir.
Keten tohumu yağı: Keten tohumu, bilinen en iyi bitkisel Omega 3 kaynaklarındandır. Salata ve yoğurtlara eklenip tüketilebilir. Öğütülmüş olması tercih edilmelidir.
Buğday ruşeymi yağı: Buğday ruşeyminin bitkisel yağ yapısı, diğer doğal yağlara kıyasla en zengin olanlardan biridir. Vücudumuzun üretemediği ve dışarıdan almamız gereken Omega 3, Omega 6 ve Omega 9 yağ asitlerini beraber barındırır. Ayrıca fitosterol olarak adlandırılan kimyasalları ve E vitamini içerir. Böylelikle cildi besler ve yenilenmesini sağlar. Günde bir tatlı kaşığı tüketilebilir.
Pirinç kepeği yağı: Pirinç kepeği yağı diğer bitkisel yağlara göre dört kat daha fazla sağlıklı Omega 3 ve Omega 6 gibi yağ asitlerini içerir. Bu yağ asitleri saçların daha parlak, sağlıklı görünmesine ve saç köklerinin güçlenmesine yardım eder. Doğal bir nemlendiricidir. Cildi nemli tutarak, kırışıklıkları önler. Aynı zamanda cildin rengini açar, lekeleri ve kırışıklıkları giderir; zararlı ultraviyole ışınlarını engeller. Pürüzsüz bir cilde sahip olmalarıyla meşhur olan Japon ve Çinli kadınların sırrı genetiklerinin yanı sıra pirinç kepeği yağıdır.

Lupus Hastalığı



Yüzde ilk bakıldığında kelebeği anımsatan kırmızı kabarcıklar, lupus hastalığı yani halk dilindeki adıyla 'kelebek hastalığı'nın ilk belirtisidir. Eklem ağrılarıyla seyreden bu hastalık yalnızca cildi değil, aslında tüm vücudu da olumsuz etkiliyor. Lupus hastalığıyla ilgili bilinmesi gerekenleri, İç Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Sedat Işık anlattı



Lupus nedir? 

Yüzde kelebek tarzında kırmızı döküntülerin oluşmasından dolayı halk arasında kelebek hastalığı olarak da bilinen lupus, vücutta pek çok organı birden tutan romatizmal bir hastalıktır. Bu hastalık otoimmün olarak nitelendirilen hastalıklardandır. Otoimmün hastalıkları, kişinin bağışıklık sisteminin hatalı çalışması sonucu kendi hücrelerini yabancı madde olarak algılamasıdır.


Lupus nasıl ortaya çıkar? 

Lupus hastalığında da vücudun önemli bir yapı taşı olan kolajene karşı bir bağışıklık sistemi saldırısı söz konusudur. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber genetik faktörlerin, çevresel faktörlerin ve hormonların etkisi olduğu düşünülmektedir. Özelikle de stres, ultraviyole ışınlar, bazı ilaçlar ve enfeksiyon gibi durumlar hastalığı tetikleyebilir. Kadın hormonlarından östrojen hastalığın oluşumunu artırır, testosteron ise azaltır. Hastalığın Diskoid Lupus Eritematozus (DLE) ve Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) olmak üzere iki türü vardır.

Diskoid Lupus Eritematozus (DLE), hayati iç organları etkilemez ancak güneş ışığına maruz kalmış cildi etkiler. Diskoid (yuvarlak) deri lezyonları, iyileşme gösterdikten sonra ciltte sıklıkla izler bırakırlar.

Sistemik Lupus Eritematozus (SLE), DLE’ ye göre daha ciddidir. Cildi ve hayati organları etkiler. Tedavi edilmemesi durumunda yara izleri bırakabilen SLE burun ve yanakların köprüsünde kabarık döküntülere neden olur.



Lupus hastalığında ne tür belirtiler görülür? 

Hastalığın ilk evrelerinde kişide yorgunluk ve eklem şişmesi gibi yakınmalar olur. Lupusa bağlı eklem iltihaplanmaları genelde şekil bozuklukları ya da kalıcı hasar gibi sorunlara neden olmazlar. En önemli ikinci belirtisi ise deri, saç ve vücudun ıslak yüzeylerinde görülen bozukluklardır. Bu belirtiler farkı tipte olabilir. Yüz bölgesinde karşıdan bakınca gövdesi burun olan kelebekmiş gibi bir algı yaratan kırmızımsı döküntüler görülebilir. Ayrıca kişide sivilce, kurdeşen, harita tarzı görünüm, saç dökülmesi gibi diğer belirtiler de ortay çıkabilir.




Birçok lupus hastasında ışığa karşı duyarlılık görülür. Güneş ışınları ile ciltteki yakınmalar artabilir ve hastalık alevlenebilir. En önemli sorunlardan biri de bu hastaların bir kısmında böbrek tutulumu meydana gelmesidir. Bu durum ölümle sonuçlanabilir.. İlerleyen aşamalarda ise lupus hastalığının kan değerlerinde bozulma, mide ve bağırsak problemleri, bulantı, iştahsızlık gibi diğer belirtileri görülebilir. Hastalık tamamen ortadan kalmaz ancak belli dönemlerde ilaçlarla yatıştırılması mümkündür. Teşhis edildikten sonra çoğu kişide yorgunluk, kilo kaybı ve ateş gibi yakınmalar söz konusu olabilir.


Lupus hastalığı nasıl teşhis edilir? 

Hastalık, eklem ağrılarıyla kendini belli ettiği için bu tarz yakınmalarda bulunan kişilerde lupus hastalığından şüphelenilebilir. Tanı için öncelikle yapılması gerek ilk şey, bir antinükleer antikor (ANA) testi yaptırmaktır. Testin pozitif çıkması durumunda ise sonrasında Anti-ds DNA ve Anti-ENA testleri yaptırılmalıdır. Tanı çıkan sonuçlara göre verilir. Antinükleer antikor testinin pozitif çıkması lupus hastalığı için tek başına yeterli bir bulgu değildir. Aynı aileden anti-DNA olarak nitelendirilen test, lupus hastalığı daha öncü bir veri taşır.

Lupus hastalığı tedavi edilebilir mi? 

Lupus’ta, iyileşme alevlenme şeklinde seyreden bir hastalıktır. Bu süreçte kortizon dışı antiromatizmal ilaçlar yani hastalığın ilerlemesini yavaşlatan bir ilaçlar, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar ve sıtma ilaçları kullanılır. Tedavide en çok kullanılan ilaç ise kortikostreoidlerdir. Kortizon kullanımından önce ölümcül olabilen bu hastalık, bağışıklık sistemini iyileştirici tedaviler sayesinde kontrol altında tutulabilir. Ancak hastalığın sistemik olarak ortadan kaldırılması mümkün değildir.


Uyutmayan kaşıntılar UYUZ habercisi



Hastaların utanarak tedaviden kaçmasının hastanın kendisi ve çevresindekiler için risk taşıdığını belirten Cildiye Uzmanı Dr. Hatice Deniz Yardımcı uyuzun nasıl ortaya çıktığı ve tedavisi hakkında önemli bilgiler veriyor.


Son günlerde artış göstermesiyle paniğe yol açan uyuz hastalığı hayatı olumsuz etkiliyor. Şiddetli kaşıntıyla ortaya çıkan uyuz ilerleyen zamanda vücutta yaraların oluşmasına neden oluyor.
Uyuz nedir?
Uyuz; parazitlerin neden olduğu ve bulaştıktan sonra 2-3 hafta içerisinde şiddetli kaşıntıya neden olan bir deri hastalığıdır. Derinin altına giren uyuz parazitleri buradaki dokudan beslenir. Kaşıntı ile başlayan hastalık ilerleyen süreçte yaraya dönmektedir. Uyuz paraziti taşıyan insanlarla temas etmek hastalığın bulaşmasına neden olur.
Belirtileri
Özellikle parmak araları ve koltuk altı bölgelerini tercih eden uyuz geceleri ve sıcak banyo sonrası kendisini şiddetli kaşıntı şeklinde göstermektedir. Kaşıntıdan en sık etkilenen bölgeler; el bileği, karın ve genital bölgedir. Bunların dışında en sık görülen belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Vücudun dayanılamayacak derecede kaşınması,
Tahriş olan deride yaraların oluşması,
Deride parazitlerin kemirerek oluşturduğu beyaz ince kanalların oluşması,
Kaşıntı ilaçlarına yanıt alınamaması,
Aile içinde birden fazla kişinin kaşınması
Kaşıntıların gece artması.
Uyuz neden olur?
Uyuzun nedeni insandan insana geçen mikroskobik ölçüdeki parazitlerdir. Halk arasında genel olarak uyuzun pislikten ortaya çıktığı algısı vardır. Ancak uyuz mikrobu temiz vücutlara da yerleşip üreyebilir. Uyuz her yaştan insana bulaşabilen bir hastalıktır. İnsanların kalabalık olduğu yerlerde ortaya çıkma oranı daha yüksektir. Sonbahar ve kış aylarında uyuz hastalığıyla karşılaşma ihtimali daha çok artmaktadır. AVM'lerde kıyafet kabinlerinde deneme yaparken de bulaşma olasılığı yüksektir.
Uyuzdan korunmak mümkün mü?
İnsanların toplu bulunduğu ortamlarda bulaşma ihtimali daha yüksek olan uyuzdan korunmak için;
Dışarıdan eve gelindiğinde eller mutlaka iyice yıkanmalı,
Uyuz taşıyan kişilerle temastan kaçınılmalı,
Uyuz hastası kişilerin eşyaları başkaları tarafından kullanılmamalı, tüm eşyaları kaynar suyla yıkanmalıdır
Yakın çevrede uyuz varsa temasta olan kimselerin şikayeti olmasa bile tedavi olması gerekir.
Tedavisi nasıl olur?
Uyuz hastalığına yakalanan kişiler toplumda yanlış algıya neden olduğu için utanmakta ve tedaviyi geciktirmektedir. Ancak çok hızlı yayılması nedeniyle belirtilerin ortaya çıktığı anda doktora başvurmak gerekmektedir. Tedavi edilmediğinde tüm vücuda yayılır ve tedavisi uzar. Uyuz tedavisi oldukça basit ve hızlıdır. Tedavi yaklaşık 10 gün sürmektedir. Uyuz olan hastanın birlikte yaşadığı kişiler de mutlaka gözlem altında olmalıdır. Tedavi sürecinde doktorun verdiği krem ve ilaçlar düzenli olarak kullanılmalıdır. Kremler uygulanmadan önce banyo yapılarak vücut iyice temizlenmeli sonrasında krem uygulanmalıdır. Krem sürerken cilt kuru olmalıdır ve ilaç vücutta 8-10 saat arası kalmalıdır.
Tedaviden sonraki ilk birkaç hafta kaşıntılar devam edebilir. Bu durumda hastaya kaşıntı giderici ilaçlar tavsiye edilmektedir. Düzenli doktor takibi ile sorun çözülebilir.